28.6.09

popüler kültür eleştiriyoruz.


gecelikle oturup, ailecek televizyon izleme nostaljisinde bu hafta:
"bir şarkısın sen!"

öyle bir konsept bulmuşlar ki, izlememek mümkün değil. sevimli çocuklar, hüzünlü hikayeler. ne kadar gözyaşı, o kadar reyting.
türkiyenin çeşitli bölgelerinden gelen, hepsinin "olayı farklı" çocuklar. kimisinin kaşı gözü oynuyor, acaip kıvırtmakta, kimisinin boynunda puşisi, kimisi zerrin özer seslisi.
sürekli ağlaklık.
çünkü çocuklar öylesine "saf" ve temiz gösterilmekteler ki -özellikle de Doğu'dan gelenler- dayanamıyo insan. yetmeyince engelli çocuklara şarkılar söyletiyorlar, parasızlıktan yarışmaya katılamayacak olan kızı köyünden -sanırsınız- sırtında getiren muhtara plaket veriyorlar. inanılır gibi değil.
bazı çocuklar, dünyanın en acı şarkılarını o kadar hissederek söylüyorlar ki -ki yaşadıklarını düşündüğünüzde gerçekten hissettiklerini anlıyorsunuz- bu acının görselleştirilmesi tüm tehlikeleriyle birlikte geliyor.
bir kere, çocuklar şohret olma umuduyla yarıştırılmaktalar ve bu onlar için dünyanın en kötü şeyi olacak.
ayrıca, 90sonrası reality showların en vurucu noktası olan: "siz de televizyonda olabilirsiniz!" vaadine kanıyor çocuklar, aileleri- ve tabii izleyiciler. televizyon, şöhret, para bunlar o kadar ulaşılmaz görünmemeye başlıyor. sahte bir umut veriyor, ve kişiyi koltuğuna çiviliyor böylece, hareketsiz kılıyor.
bir baba var mesela, kızı ağıtlar yakarken; gözleri dolu dolu, gururla bir alkışlaması var, yürek dayanmaz.
en sonunda pornografik bir durumla karşı karşıya kalıyorsunuz. kendinizi başkalarının acılarını veya göbek atan sevimli çocuklarını gözetlerken buluyorsunuz.
cocuk istismarının, duygu sömürüsünü kralı burda.
tüm dünyada bu tür şovlar aynı şeyi yapıyorlar. bir loser buluyorlar mesela, önce dalga geçiyorlar, adam sonra soprano çıkıveriyor. bir de 6 yaşında kız vardı, ingiliz versiyonunda.
bunları izlioruz, duygulanıyoruz, evet; insanca.
"neler var, işte bu yarışmayla hayatı değişcek ne güzel" diyoruz. madunluklarını onaylıyor, pekiştiriyor, ellerinden tutulmalarına, sömürülmelerine izin veriyoruz.

popüler kültür eleştirisi sevmiyorum, umutsuzluk sevmiyorum çünkü.
ama dayanamadım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder